Din ile bilim her dönemde açıktan ya da üstü örtülü çatışmaiçinde olan iki kültürel etkinliktir. Çatışmanın kökeninde bağnazlığın özgür araştırmaya olanak tanımak istememesini bulmaktayız. Bilim doğada olup bitenleri betimlemeye, açıklamaya yönelik bir çalışmadır; amacı evreni anlamak, yöntemi nesnel gözleme dayalı ussal çıkarımdır. Dine gelince,burada daha karmaşık, çok yönlü bir olayla karşı karşıyayız.Basit bir çözümleme, özellikle göksel dinlerin üç ana öğeyiiçerdiğini göstermektedir:(1)Yalnızlık ve yetersizlik duygusu içinde olan kişiye ruhsal erinç ve doyum olanağı sağlayan bir tapınma biçimi;(2) Belli ahlâk kurallarına dayalı toplumsal bir düzen;(3) Evreni ve evren içindeki insan yaşamını anlamlı kılan hazır, anlaşılır bir açıklama.Bu üç öğenin hem anlam, hem geçerlik temeli «Tanrı»denen yetkin, yaratan, bağışlayan, koruyan, ama gerektiğindecezalandıran yüce varlık kavramında yatmaktadır. Başka birdeyişle,dinin tüm boyutlarında açıktan ya da örtülü Tanrıdüşüncesi vardır. Tanrı, tapınma etkinliğinin yönelik olduğuvarlık, ahlâk kurallarının gerekçesi ve yaptınm gücü, bilgimizin yanılmaz kaynağıdır. Bilimin dinle bağdaşmazlığı yalnızca «teoloji» diye bilinenüçüncü öğe bakımındandır; tapınma gereksinimi ve ahlaki....
![]() |