Skip to main content

Posts

Showing posts from March, 2013

İletişim Etiği - Ruhdan Uzun

Meslek etikleri -bu arada kuşkusuz iletişim etiği- son yılların gözde konularından biridir. Türkiye’de de tarihimizin hiçbir döneminde görülmediği kadar çok etik üzerinde konuşuyor ve yazıyoruz. Bunun nedenlerini ve sonuçlarını değerlendirmek için belki biraz daha zamana gereksinim var, ama şimdiden bazı düşüncelerin dile getirilmesinde yarar olabilir. Bazı Avrupa ülkelerinde uygulamalı olarak ortaya çıkmış olsa da, bugün sözü edilen ve uygulanmaya çalışılan iletişim meslek etiği, ABD’de basın etiği olarak ortaya çıkmıştır. Bunun nedenini bu ülkedeki gazetecilik mesleğinin gelişim koşulları içinde aramak gerekir. ABD basını, başlangıcından itibaren, devletin yatırımları ve karışımlarından çok sermayenin yönlendirmesi ve belirleyiciliği ile daha yoğun biçimde karşı karşıya kalmıştır. Ülkenin tarihi ve coğrafi koşulları Avrupa kapitalizmden farklı bir gelişme özelliğinin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Avrupa’da toplumsal gelişme sürecinde ortaya çıkan meslek bilincinin oluşması ve örg

Playboy 1960 Haziran Sayısı

Etiler Koğuşu Önder Şuşoğlu– Emrulllah Erdinç

İki meslektaşımdan gelen “önsöz yazma” teklifi aslında beni onurlandıran bir öneriydi. Zira aynı televizyon kanalında birlikte çalışma olanağı da bulduğum bu arkadaşlarımın özverili, titiz ve haberci özelliklerini bizzat tanıma olanağı bulmuştum. Gazetecilik mesleğinin en meşakkatli sektörlerinden polis muhabirliğinin bu iki usta ismi şimdi benim yabancısı olduğum bir alanda kalem oynatmamı istiyordu.1984 yılında gazetecilik mesleğine başladığımda beni de polis muhabirliğinde sınamışlar, Sirkeci’de Sansaryan Han’da uğradığım mesleki bozgun sonrası yeniden istihbarat servisine dönmeme izin vererek, ikinci bir şans tanımışlardı. Bozguna uğramıştım, zira polis muhabirliğinin haber kaynaklarıyla kurulacak ilişkiler ve habere konu olan insanların yaşadıklarına karşı korumaları gereken soğukkanlı mesafeyi kuramamıştım. Dolayısıyla iyi bir çaylak bile olamadan polis muhabirliği maceram sona ermişti.Şimdi, iki meslektaşımın kitabını siz okurlardan önce okuma şansım oldu.Ve okudukça, pırıltıl

Kendi Anlatımlarıyla Duayen Gazeteciler

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde Gazetecilik Bölümü'nün öğrencilerinin uygulamalı derslerinin sorumlularından Prof. Dr. Haluk Geray ile Öğretim Görevlisi Süleyman Coşkun'un başlattıklar Ankara'daki "bizden önceki gazeteciler" ile görüşmeler yapılması iyi sonuçlar verdi diyebilirim. Bu kitap Haluk Geray ve Süleyman Coş-kun'un yüreklendirmeleriyle öğrencilerimizin çabaları sunucu gerçekleşen 20 görüşmeden oluşuyor Görüşme yapılan 20 gazeteciden 2 tanesi Ankara'da kadın gazeteci olarak öne çıkan Emel Aktuğ ve Jülide Gülizar. 7 tanesi ise 1965'te eğitime başlayan AÜ SBF BYYO'dan gazeteci kontenjanı ile eğitim gören gazetecilerimiz Yılmaz Gümüşbaş, Orhan Tokatlı, Turgay Ûçöz, Salih Erdem, Güngör Yerdeş, Fahrettin Gülseven ve Ayçan Giritlioğlu. 20 gazetecinin hepsi 20. Yüzyılın ilk yarısında doğmalarına rağmen kendi çaplarında önemli insanlar. Mesleklerini sevmiş, başarılı olmak için çalışmış gazeteciler. Aralarında gazetecilik dünyasınd

Şevket Süreyya Aydemir Suyu Arayan Adam

Çocukluğuma ait ilk hatıram bir yangındır. Belki henüz kucaktaydım. Belki de yürüyordum. Fakat  herhalde çok küçüktüm. Çünkü hatıramda bundan daha eski  bir iz yoktur. Dünyaya bu yangın içinde gözlerimi açmış, ha­ yata bir yangınla başlamış gibiyim...  Ben bir sınır şehrinde doğdum Evimiz bu şehrin en  kenar mahallesindeydi . Bu mahalleden, şehrin doğusunu sa­ ran sırtlar üzerinde küçük bir köy görünüyordu. Yangın bu  köydeydi. Akşam çöküyordu. Ufku önce duman dalgaları kapladı. Sonra bu duman dalgalarıyle alevler birbirine karıştı. Nihayet  karanlık başlayıp da gece koyulaşınca, göklere vuran kara kı zıllık, ufka yerleşti ve köyün üstüne çöktü. Yaşım ilerledikçe bu yangınların nicelerini gördüm. Dene bilir ki çocukluğum, onların kızıllığı içinde geçti.  Doğuşum da bir harp yılma rastlamış (2). Zaten o yıllar  sükûn yılları değildi. O yıllar kanlı, muammalı bir asra ge beydi. Bir asır sona eriyordu. Yeni bir asır doğmak üzereydi. Şu acayip, şu yaşanmaya değer yirminci asır. Benim

Iris Murdoch Ateş ve Güneş

İlk ağızda şunu söyleyelim ki, elbette Platon bütün sanatçıları siteden kovmadı ya da herhangi birini kovma fikrini her zaman ortaya atmadı. Devlet (398 a) adlı yapıtında yer alan unutulmaz bir pasajda, dram şairi ideal devleti gezmeye kalkışacak olursa, kendisine sınıra değin nazikçe eşlik edileceğini söylüyor. Iris Murdoch Ateş ve Güneş Başka bir yapıtında ise daha az nazik Platon. Yasalar’da titiz bir sansür sistemi öneriyor. Baştan sona değin bütün yapıtlarına dağılmış olarak, sanatlarla uğraşanlara yöneltilmiş sert eleştiriler, hatta acı alaylar var. Bu, şaşırtıcı bir tutumdur ve bir açıklamayı gerektirir gözüküyor. Ancak, ilginç bir soru gibi gözüken şey, ilginç olmayan bir yanıtla karşılaşabilir. (s.7) Platon'un sanata niçin bu kadar düşmanca baktığı sorusuna verilmiş oldukça açık yanıtlar vardır. Iris Murdoch Ateş ve

Jacob Bronowski İnsanın Yükselişi

İnsanın Yükselişi adlı bu çalışmanın UK taslağı 1969 Temmuz'unda yazıldı ve belgeselin son bölümü 1972 Aralık'ında çekildi. Olağanüstü heyecan verici olmakla birlik­te, böylesine büyük bir girişime geçilmesi kolay olmadı. Bu girişim, zihinsel ve fiziksel bakımdan bitmek bilmez bir ça­bayı ve insanın kendisini bütünüyle bu işe vermesini ge­rektiriyordu. Bunu zevkle sürdürebileceğimden emin ol­mak zorundaydım; örneğin henüz başlamış olduğum araş­tırmaları bir yana bırakmak zorundaydım. Zorluklanna rağ­men beni bu çalışmaya iten nedenleri açıklamalıyım. Son yirmi yıl içinde bilimin doğasında derin bir değişik­lik oldu: İlgi odağı fizik bilimlerinden hayat bilimlerine kay­dı. Sonuç olarak, bilim kişiliğin incelenmesine giderek da­ha çok eğilir oldu. Ama dıştan bakan bir gözlemcinin, bu gelişmenin, bilimin oluşturduğu insan imgesini değiştirme­ de ne derece etkin olduğunu bilmesi pek mümkün değildir. Fizik eğitimi görmüş bir matematikçi olarak, eğer beni Orta Çağ'daki haya

Richard Dawkins Gen Bencildir

Şempanze ve insanın evrimsel geçmişlerinin yaklaşık yüzde 99,5'i ortaktır; yine de birçok mantıklı insan şempanzeye eğri büğrü, insanla ilişkisiz, tuhaf bir yaratık olarak bakar ve kendisini Mutlak Yaradan'a erişme yolunda bir basamak taşı olarak görür.Richard Dawkins Gen Bencildir Evrimci için böyle bir şey olamaz. Bir türü, diğer bir türden üstün kılacak hiçbir  nesnel dayanak yoktur. Şempanze ve insan, kertenkele ve mantar, hepimiz, üç milyar sene kadar önce doğal seçilim olarak tanıdığımız bir süreç içerisinde evrimleştik. Her tür içerisinde, kimi bireyler diğerlerinden daha çok sayıda, yaşamını sürdürebilen döl vermişlerdir.Richard Dawkins Gen Bencildir Buna bağlı olarak da, üreme bakımından başarılı olan bireyin kalıtsal  özellikleri (genler), bir sonraki nesilde sayıca artmıştır. İşte bu doğal seçilimdir (Genlerin farklı, gelişigüzel olmayan üremesi). Bizi doğal seçilim inşa etmiştir ve eğer kendi kimliklerimizi kavrayabilmek istiyorsak anlamamız gereken de bu doğal se

Alfred Bester Anarşist

Patlama! Sarsıntı! Kasanın kapıları parçalanarak açıldı. Paralar yağma edilmek,çalınmak, ganimet olarak alın* mak üzere sıra sıra istif edilmişti. Kim o?Kasanın içindeki kim? Oh, Tanrım! Suratı Olmayan Adam! Bakıyor. Gölge gibiduruyor. Sessiz. Korkunç. Kos... Koş...Koş, yoksa çiçek yüzlü, şahane vücutlu latif kızı kaçı* racağım. Koşarsam vekt sm var. Fakat bu kapının bekçisi değil. Oh, Tanrım! Suratı Olmayan Adam. Bakıyor.Gölge gibi duruyor. Sessiz. Haykırma. Haykırmayı bırak...Fakat haykırmıyorum. Işıklar yanarken ve müzik çalarken pırıl pırıl yanan birsahnede şarkı söylüyorum. Fakat am^de kimseler yok. Derîn gölgeli bir uçurum...boş, ama bir seyircisi var. Sessiz. Gözlerini dikmiş bakıyor. Gölge gibiduruyor. Suratı Olmayan Adam.Ve bu kez çığlığı duyuldu.Ben Reich uyandı.Kalbi küt küt çarparken hİdropatik yatağında sessizce yattı ve gözleri sükûnetarayarak odadaki eşyaların üzerinde

V. C. Andrews Dollanganger Çatı

Doğrusunu isterseniz, 1950'lerde küçük bir çocukken, yaşamın upuzun ve mükemmel bir yaz günü gibi sürüp gideceğine inanırdım. Çünkü öyle başlamıştı. Çocukluğum konusunda, o dönemi mutlu geçirdiğimden dolayı şükran borçlu olduğumu söylemekten başka anlatacak pek bir şey bulamıyorum. Ne zengindik, ne de yoksul. Karşılanamayan bazı ihtiyaçlarımız olmuşsa bile bunları farketmiyordum. Buna karşılık lüksümüzün de farkında değildim. Orta halli insanların bulunduğu mahallemizde hemen herkes aynı şeylere sahip olduğundan karşılaştırma olanağım yoktu. Başka bir deyişle, her yerde görülen, sıradan çocuklardık. Babamız Pennsylvania'nın 12.602 nüfuslu Glodstone kentinde bilgisayar üreten büyük bir firmanın halkla ilişkiler görevlisiydi. Anlaşılan babamız işinde çok başarılıydı, çünkü patronu sık sık bize yemeğe gelip onunla övündüğünü söylerdi. «Senin temiz yüzlü görünüşün, herkesi kıskandıran yakışıklılığın ve çekici davranışların onları etkiliyor. Söyle bana Chris, kim senin gibi bir

Robinson Crusoe Daniel Defoe

Dünya üzerinde serüvenleri halka duyurulmaya değecek, yayınlandığında kabul görecek tek bir adam varsa, yayımcıya göre şu an elinizde o adamın öyküsünü tutmaktasınız. Bu adamın yaşadığı olağanüstü şeyleri (yayımcıya göre) şu anda rastlayabileceğiniz hiçbir öyküde bulamazsınız; bu hayat çok nadir rastlanabilecek bir çeşitlilik göstermektedir. Öykü alçak gönüllülükje, ciddiyetle ve bilge adamların daima başvurduğu dinsel bir yorumla; bu örnekten başkalarının da ders almasını sağlamak, yaşadığımız bütün her şeyde Tann'nın bilgeliğinin izi bulunduğu gerçeğini doğrulayıp yüceltmek ve olayların akışına engel olunmaması gerektiğini göstermek amacıyla anlatılmıştır. Yayıncı bu öykünün gerçek olayları anlattığına inanmaktadır; bu öyküde uydurma gibi görünecek hiçbir şey yoktur. Uydurma olduğu düşünülse bile -bu türden sözler dolanıyor çünkü etrafta- bu, öykünün okuyucuyu eğlendirmesi kadar eğitmesi bakımından da hiçbir şeyi değiştirmeyecektir; yayıncı aynca bu öykünün yayımlanmas