Skip to main content

Posts

Showing posts from December, 2012

Penguenler Adası - Anatole France

Anatole France (1844-1924) 19. yy sonu ve 20. yy başları Fransız edebiyatında klasik geleneğin en saygın temsilcisi sayılır. Yapıtlarında zengin bir klasik kültürü açık ve duru bir dille, bilge bir alaycılıkla yansıtabilmiş, edebiyatın her türünde yapıtlar vermiş, politika, din, tarih, sanat, edebiyat ve felsefe alanlarında Voltaire ve Diderot'nun hümanist aydınlanma geleneğini sürdürmüştür. Asıl adı Jacques-Anatole-François Thibault olan Anatole France 1844 yılında Paris'te bir kitapçının oğlu olarak dünyaya geldi. Stanislas Lisesi'nde sağlam bir hümanist eğitim aldıktan sonra kütüphanecilik, yayınevi asistanlığı, arşivcilik, öğretmenlik gibi değişik işler yaptı. Bu arada Parnasse okulu şairleri arasında yer aldı ve edebiyat çevrelerinde saygın bir yer edindi. 1875 yılında Le Temps gazetesi onu edebiyat eleştirmeni olarak işe aldı. Bu gazetede çağdaş yazarlar üzerine yazdığı eleştiriler daha sonra dört ciltlik La Vie Litteraire (Edebiyat Hayatı) adıyla yayımlandı. Daha

Çöle İnen Nur - Necip Fazıl Kısakürek

1950 yılında kaleme almaya basladığım, "ÇÖLE ĐNEN NUR" diye isimlendirdiğim ve baslangıcının baslangıcım bile gözönüne seremediğim, 1952 günlük (BÜYÜK DOĞU) gazetesinde "ALLAHIN SEVGĐLĐSĐ" adiyle ancak pek kısa bir parçasını nesredebildiğim, 1956 (BÜYÜK DOĞU)larındaysa "O" ismiyle yeniden ve bambaska sekilde ele aldığım ve yine çok kısa bir kısmım arzedebilip yine yarım bırakmak zorunda kaldığım, nihayet 1957 hapsimde tamamlayabildiğim, 1958 haftalık (BÜYÜK DOĞU)larında tekrar ve sadece ilk... kısımlarını gösterebildiğim; son hapsimin basında, dizgi, tertip ve baskısında pek çok yanlıshklar ve atlamalarla kitap haline getirildiğine sahit olduğum, bir türlü kemal ve ikmaline ait maddi ve manevi sartları nefsimde toplayamadığım ve nihayet son hapsim içinde, ismi ile beraber, harf harf, kelime kelime ve bahis bahis üzerinde isleyip nihaî sekil, ruh ve adına kavusturabildiğim gaye - eserimi bu kitapta takdim edebiliyorum. Hak, sevgilisi askına bizi af, ay

NECIP FAZIL KISAKÜREK BIR ADAM YARATMAK

(Boğaziçinin Anadolu yakasında, büyük bir yalının taslığı. Karsıda ve orta yerde rıhtıma açılancamlı kapı. Kapının sağ ve solunda, baklava biçiminde, demir parmaklıklı iki pencere; sağda veortada çifte koldan yukarı kata çıkan merdiven. Merdivenin iki kolu içinde bahçeye bağlı antre.Solda,birbirinden uzak iki kapı. Đki kapı arasında, üstünde çay takımları duran rönesans bir dresuar.Her tarafta hasır koltuklar, tabureler. Orta yerde Đngiliz stilinde, büyük, yuvarlak, maun masa.Tavanda, masanın merkezine doğru sarkan billur avize. Duvarlarda tek tük yağlı boya resimler. Đkikanadı açık kapıdan çırpıntılı deniz ve Rumeli kıyıları görünür.

NECIP FAZIL KISAKÜREK BABIALI

"Bâbıâlı"yı okuyan bazı Müslümanlık taslayıcıların ondan gocunduklarını haber aldım Onlar,eserin, fikir ve sanat kıymetine dikkat ettikleri halde sahsıma ait günah dolu bir hayatın açığa vurulusunda ayrıca günah bulunduğu kanaatinde imisler Yazıklar olsun Eğer benim gayem Đlâhı rıza olmasaydı da bu çesit insanları kurtarmak olsaydı onları kurtulusa asla ehil saymaz, bir köseye çekilir,"Allah’tan baska kelime etmez, yalnız nefsimin tezkıyesıyle uğrasır ve iste bu kabil marka Müslümanlarından el etek çekerdimBakın, ben ne yapmaktayım 30 küsür yıldır canımı disime takarak ve küfür kilerinden ekmek yemektense Đslâm çılehanesmde aç kalmayı tercih ederek, bu soydan Müslümanların kurtulusa istihkakları noktasından değil de, birgün bu dâvayı en genis çapıyle temsil edecek yeni gençliğin hakkı bakımından ve o hak yolıyle Đlâhı rıza için didinmekte, çırpınmakta, yırtınmaktayım Verdiğim iki cepheli muharebede de,düsmanlarım, Islama dısından saldıranlarla onu içinden pörsütenl

Aynadaki Yalan - Necip Fazıl Kısakürek

Sapsal bir biçim, bos veren bir edâ... Güya kendinden habersiz ve yapmacıktan uzak... Ama sahte,sahte üstü sahte... Her çizgisi, her hareketi, ortada görünmez bir rejisör elinden çıkma... Hani su(blucin) dedikleri, balıkçı pantolonu vârî, Moskof veAmerikan melezi sıkı kılıf var ya?.. Su, dizden yukarı ön tarafının rengi kasten uçurulmus ihtilâlci pantolon?.. Darlığı ve bazı noktalardaki uçukluğu yüzünden vücudu kapamaya değil de hayal ötesi açmaya, çıplaklıktan daha ileri yorumlamaya yarayan kılıf?.. Öyle uygun ki, solcu kızın mizacına!.. Ve... Ve mahsus bakımsız saçlardan, boyasız dudaklara, en basit mimiklerden en hurda muaseret tavırlarına kadar her hareketin ölçüsünü kaydeden bir lûgaritma tatbikçiliği...Sunu demek ister: «Ben kendimle, ferdiyetimle mesgul değilim! Nefsimden habersizim ve olduğum gibiyim. Yahut: «Günes altında toprağa uzanmıs, kıçını yalayan bir köpek kadar tabiiyim!»... Ne alçak samimiyet hilesi!.. Lûgaritma icabı... Bütün dâva, güzellik ve disilik büyüleri

JAMES BLISH UZAY YOLU UZAYDA AŞK

Üç günden beri yeni rotamızdayız. Gemideki küçük olaydan söz etmek istemiyorum. Spak'ta bazı değişiklikler var. Bu değişikliklerin ilk farkına varan Hemşire Kristin Çapel oldu. Ciddî bir durum değildi... sadece Spak yemek yemiyordu.Onu yakından izleyen Mak-koy, hiç bir hastalık belirtisi göremedi, fakat gittikçe artan ruhsal bir gerilimin farkındaydı, hatta Spak yarı Volkan olmasaydı, ruhsal geriliminin sinir gerginliğinden ötürü meydana geldiğini söyleyebilirdi.Belki de Makkoy'un bu düşüncesi, kendi görüş açısından yapılan subcektif bir gözlem olabilirdi.Ama durum böyle değildi. Spak'ın görünüştetuttuğu orucun üçüncü günü Hemşire Çapel,Volkan'da çok sevilen bir çeşit çorba hazırlata-rak Birinci Kaptanın iştahını açmaya çalıştı. Spak,çorba kasesini hemşirenin başına fırlattı.Makkoy, çorba olayından bir gün sonra, Spak'ın iyice muayene edilmesi gerektiğine kararverdi. Mantıklı duygulu Birinci Kaptanın cevabışöyle oldu : «Kişisel sıkıntılarıma burnunusokmaktan va

ANONİM İSTANBUL EFSANELERİ

Bîr varmış, bir yokmuş... Allah’ın kulu çokmuş. 'Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer tellal iken, pireler berber iken; eşek mühürdar, katır silahtar iken; ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken; yaranı safa, kızıştı kafa, ak..sakal, kara sakal, berber elinden yeni çıkmış bir taze sakal.Kasap olsam sallayamam satırı, nalbant olsam nallayamam katırı, hamama girsem sorar mıyım natırı, nadan olan bilmez ahbap hatırı. 'Dereden geldim, tepeden geldim, sandığa girdim bir de ne göreyim, köşede bir hanım oturuyor. Şöyle ettim, böyle ettim, hanım yerinden kalktı, yüzüme baktı, çıktık.birlikte yola, ne sağa saptık,ne sola... Az gittik.uz gittik., dere tepe düz gittik, altı ay bir güz gittik, bir de arkamıza baktık ki bir arpa boyu yer gitmişiz... Ne dönülür geri, ne gidilir ileri, sana bir masal söyleyeyim bari gel beri... ‘Bir varmış, bir yokmuş. 'Diyarların en güzeli, efsanelerin sultanı bir şehr-i istanbul...

Gayet Ciddiyim! G.A.G Metropol Manzaraları - Gülse Birsel

Hep aynı soru...O metinleri siz mi yazıyorsunuz?" Artık cevaplamaktan bıktım.Kimi de abartıyor. Olumlu cevap aldıktan sonra bir kez daha kontrol etme ihtiyacı hissediyor: "Gerçekten mi? Hepsini mi?"Çoğu insana göre bir kadının mizah yazması sıfıra yakın ihtimal.Onlar da diğer ihtimalleri sıralıyorlar: "Bu programın metinleri tercüme mi? Bir yazar ekibiniz mi var?" hatta "Eşinizden yardım alıyor musunuz?!"g.a.g. programının metinlerini kimin yazdığı, onların nasıl ortaya çıktığı sanki bir muamma. Oysa jenerikte kocaman yazıyor, "Metin yazarı: Gülse Birsel" diye...Birçok mizahçı yazar, çizer, gazeteci dost aynı şeyi söyledi:Bir kadının, üstelik de eli yüzü düzgün bir kadının mizah yazması, komik olması tuhaf geliyor insanlara.Niye ki?Benim bir sürü eli yüzü düzgün kadın arkadaşım var. Hepsi çok komik. Kadınlar galiba kendi aralarında espri yapıp, gülüp, güldürüp, hokkabazlıklar yapıp, sonra erkeklerin yanında zarif, işveli, cazip hallerine

GEORGE THOMSON İNSANIN ÖZÜ

GEORGE Thomson'ın yapıtlarının dilimize çevrilisinin yaklasık yirmi bes yıllıkbir serüveni var. ilk kez 1966 kasımında Marksizm ve Siir yayımlanmıstı.Thomson'ın ikinci kitabının ülkemizde yayımlanması için tam on yıl geçmesi gerekti, 1976 nisanında insanın Özü yayımlandı. Đnsanın Özü'nü 1976 kasımındaDevrimci Diyalektik Üzerine, 1978 temmuzunda da Kapitalizm ve Sonrası izledi.Thomson'ın basyapıtı sayılabilecek Tarihöncesi Ege ise 1983 nisanında ulastı Türk okuruna. Yazarın Đlk Filozoflar adlı kitabı 1988'de, Aiskh-ylos ve Atina1990'da yayımlandı. Böylece George Thomson'ın yapıtlarının tümü Türkçeyekazandırılmıs oldu.insanın Özü'nün dördüncü basımının yayımlanması dolayısıyla Thomson'ı bir kezdaha tanıtmaya gerek var mı? Bence, var. Çünkü kitabın son basımı 1987 ekimindeyapılmıs, aradan tam dört yıl geçmis. Genciyle yaslısıyla yeni yeni insanlar insanın Özü'nü ilk kez alıp okuyacaklar, belki de George Thomson'ı ilk kez bukitabıyla tanıyacak

Fyodor Mihailoviç Dostoyevski Başkasının Karısı

Size bir şey sormama izin verir misiniz, efendim? Yolcu irkildi ve sokak ortasında, akşamın sekizinde kendisine teklifsizce sokulan kürklü kişiye biraz korkarak baktı. Petersburglu biri, hiç tanımadığı başka bir adamla sokakta birdenbire birşeyler konuşmaya başlarsa ötekinin kesin olarak korkuya düşmesi pek doğaldır.Böylece yolcu sarsıldı, biraz da korktu. Kürklü adam dedi ki:- Sizi rahatsız ettiğimden dolayı beni bağışlayın, ben.. ben vallahi bilmiyorum... Siz, sanırım beni bağışlarsınız...Görüyorsunuz ki ruhsal bir bunalım içindeyim. Redingotlu delikanlı, kürklü adamın gerçekten ruhsal bir bunalım içinde olduğunu ancak o zaman görebildi. Karışık yüzü oldukça solgundu, sesi titriyordu; belki de kafası karmakarışıktı; çünkü sözcükler ağzından pek güçlükle çıkıyordu. Bir ricada bulunmak istediği belliydi; ama gerekrütbe, gerekse toplumsal konum bakımından belki de daha aşağıolan bir adama böyle kendisini küçük düşürücü bir ricadabulunmanın ona çok zor geldiği görünüyordu. Öyl

FRIEDRICH WILHELM NIETZSCHE KUTUP YILDIZI

Bu kitap en azlarındır. Belki de onlardan hiçbiri yaşamıyor daha. Onlar, benim Zerdüşt'ümü anlayanlar olacaklar : kendimi, daha bugünden işitilecek kulaklar bulanlar ile nasıl karıştırabilirdim ki? Ancak öbürgündür benim olan. Kimileri öldükten sonra doğar. Kişinin beni anlamasının, hem de zorunlukla anlamasının koşulları,bunları pek iyi bilirim. Benim yalnızca içtenliğime, tutkuma dayanabilmek için, düşünsel konularda katılık kertesinde dürüst olması gerekir kişinin. Dağlarda yaşamaya, alışkın olması gerekir çağın siyasetinin ve halkların çıkarcılıklarının sefil gevezeliğini kendi altında görmeğe. Aldırmaz olmuş olması gerekir, hiç sormaması gerekir, doğruluk yararlı mıdır diye, bir kötü kader olup çıkar mı diye..Bugün kimsenin sorma yürekliliğini göstermediği sorulara sertliğin verdiği yatkınlık; yasaklanmış olana yüreklilik; labirente önceden-belirlenmişlik. Yedi yalnızlıkta edinilmiş bir deneyim. Yeni bir müzik için yeni kulaklar. En uzaklar için yeni gözler. Şimdiye dek

FRANZ KAFKA DEĞİŞİM

Din ile bilim her dönemde açıktan ya da üstü örtülü çatışmaiçinde olan iki kültürel etkinliktir. Çatışmanın kökeninde bağnazlığın özgür araştırmaya olanak tanımak istememesini bulmaktayız. Bilim doğada olup bitenleri betimlemeye, açıklamaya yönelik bir çalışmadır; amacı evreni anlamak, yöntemi nesnel gözleme dayalı ussal çıkarımdır. Dine gelince,burada daha karmaşık, çok yönlü bir olayla karşı karşıyayız.Basit bir çözümleme, özellikle göksel dinlerin üç ana öğeyiiçerdiğini göstermektedir:(1)Yalnızlık ve yetersizlik duygusu içinde olan kişiye ruhsal erinç ve doyum olanağı sağlayan bir tapınma biçimi;(2) Belli ahlâk kurallarına dayalı toplumsal bir düzen;(3) Evreni ve evren içindeki insan yaşamını anlamlı kılan hazır, anlaşılır bir açıklama.Bu üç öğenin hem anlam, hem geçerlik temeli «Tanrı»denen yetkin, yaratan, bağışlayan, koruyan, ama gerektiğindecezalandıran yüce varlık kavramında yatmaktadır. Başka birdeyişle,dinin tüm boyutlarında açıktan ya da örtülü Tanrıdüşüncesi vardır. Tanr

Farabi Büyük Türkçe Sözlük

Buyuk turkce sozluk.

Ernest Hemingway - Yasli Adam Ve Deniz Ve Secilmis Hikayeler

Nehrin Ötesinde» acı eleştirilere uğramıştır. Kardeşi Leicester Hemingway, bu iki kitap '.üstüne şu bilgileri veriyor Yabancı memleketlerdeki telif haklan ona önemli paralar getirince, Mary ile Avrupa'ya gitti. O kadar iyi çalışmış ve ilk denizaşırı yıllarını çok tatlı geçirmiş olduğu İtalya'yı görmek istedi. Venedik yakınlarındaki bataklıklarda ördek avlarken, rüzgârdan gözüne yanık barut kaçmış ve bu da bir enjeksiyona yol açmıştı. Kör olma tehlikesi ile karşılaştı, hattâ hayatı bile tehlikeye girergibi oldu. Milyonlarca ünitelik penisilin sayesinde kurtuldu.Nehrin Ötesinde'yi kâğıda çekmişti.. Bu roman çabuk yazılmıştı. Ama Ernest onu mükemmel buluyor ve Cosmopolitan'da tefrika edildikten sonra yapılan ağır eleştirilere üzülüyordu.Kitaptan bir dostuna söz ederken,— içinde gerçek ve sevimli bir kız var, demişti.«Ertesi yıl Leland Hay ward onu, Yaslı Adam ve Denizi önce Life'de, sonra da kitap olarak yayımlamaya kandırdı. Kitabın yayımlanmasında gösterilen u

ERNEST HEMINGWAY GÜNÜN TEK IŞIĞINDA GERÇEK

BU HÎKAYE en azından benim için gayet önemli bir yer ve zamanda başlar. Yetişkinhayatımın ilk yansını Doğu Afrika'da geçirdim ve orada kısacık bir iki buçuknesil boyunca yaşamış olan ingiliz ve Alman azınlıkların tarihini ve edebiyatını gayet kapsamlı olarak okudum. 1953-54 kışında Kuzey Yarıkü-resi'nde Kenya'daneler olup bittiğini bilmeden öykünün ilk beş bölümünü izlemek biraz güçolabilir.îyi bir eğitim görmüş ve dünyayı epey dolaşmış bir siyah Afrikalı ve Kikuyu olanJomo Kenyatta ingiltere'de yaşarken bir ingiliz kadınıyla evli idi. ZamanınBritanyasındaki sömürge yönetimine göre memleketi olan Kenya'ya dönünce,Kikuyu'la-rın kendi topraklarını çaldıklarına inandıkları Avrupalı göçmençiftçilere karşı Mau Mau adı verilen bir karaderiH çiftlik işçileri ayaklanmasıbaşlatmıştır.Bu  Caliban'ın şikâyetiydi:Benden aldığınız bu ada, annem Sycorax yoluyla bana geçti!ilkgeldiğinizde beni okşadınız, yere göğe koymadınız,Bana içi meyveli sular verdiniz, Gece gündüz

Erich von Daniken Tohum ve Evren

BU benim için yüzyılın en inanılmaz, enakla gelmez öyküsüdür.Eğer gördüğüm şeylerin fotoğrafını çek-meseydim bir «Science Fiction Story»den söz edilebilirdi.Oysa bir düş, ya da hayal değil, somut bir gerçek var ortada.Güney Amerika'da, binlerce kilometre çapındaki bir alan içinde herhangi birzamanda, bilinmeyen kişiler tarafından yapılmış, yeraltı tünelleri bulunuyor. Peru veEkvator'daki bu tünellerde yüzlerce kilometre gidildi ve gerekli ölçümler yapıldı. Herşeyden önce bu, ufak bir başlangıçtır ve dünyanın olanlardan haberi yoktur.21 temmuz 1969'da Arjantinli Juan Morloz, Guayaquil'deki Noter Dr. GustavoFalconi'ye. birkaç tanık tarafından imzalanmış hukukî birtapu bıraktı. Bu tapu Juan Morioz'i, Ekvator devletinde tünel kâşifi olarak gösteriyordu.İspanyolca yazılmış olan belgeyi, bir BirleşmişMilletler tercümanınaçevirttirdim. Belgedeki en önemli kısım o inanılmaz şeyle ilgiliydi:«Juan Moricz, Macaristan doğumlu, Arjantin uyruklu, pasaport No: 4361689...Ekv

ERGÜN AYDALGA ÇIN GEZISI

Nedense herkes için Pekin, öncelikle PekinÖrdeğiniçağrıştırıyor. Belki de Çin hakkında başka bilgimizyok (Başkalarını bilmem ama, benim gerçekten yok). Çevremdekilerden öğrenmek istediğimde, kimse Çin hakkında konuşamadı. Belki de onlar da Çin'e hiç gitmemişler. Çin üzerine yazılmış okunabilecek bilgiye de ulaşamadım...Aslında Orta Çağdan bu yana Çin herkes için gizemli bir Dünya...Marco Polo, Çin gezisindegördüklerini yazdıktan sonra, Avrupa kendi dünyasından çıkıp, Çin'deki gelişmelere ayak uydurmakistemiş. Bu düşünceden yola çıkınca, İpek Yolu bulunmuş. Avrupa'nın köhnemiş toplum düzenideğişmiş.Toplumsaldengelerbozulmuş... O günlerden bu güne her Çin'e giden elinekalemialmış,gördüklerini yazmaya....

Carlo Goldoni Yazlık Dönüşü

Hümanizma ruhunu anlama ve duymada ilk aşama, insan varlığının en somut anlatımı olan sanat yapıtlarının benimsenmesidir. Sanat dalları içinde edebiyat, bu anlatımın düşünce öğeleri en zengin olanıdır. Bunun içindir ki bir ulusun, diğer ulusların edebiyatlarını kendi dilinde, daha doğrusu kendi düşüncesinde yinelemesi; zekâ ve anlama gücünü o yapıtlar oranında artırması, canlandırması ve yeniden yaratması demektir. İşte çeviri etkinliğini, biz, bu bakımdan önemli ve uygarlık davamız içinetkili saymaktayız. Zekâsının her yüzünü bu türlü yapıtların her türlüsüne döndürebilmiş uluslarda düşüncenin en silinmez aracı olan yazı ve onun mimarisi demek olan edebiyatın, bütün kitlenin ruhuna kadar işleyen ve sinen bir etkisi vardır.Bu etkinin birey ve toplum üzerinde aynı olması, zamanda ve mekânda bütün sınırları delip aşacak bir sağlamlık ve yaygınlığı gösterir. Hangi ulusunkitaplığı bu yönde zenginse o ulus, uygarlık dünyasında daha yüksek bir düşünce düzeyinde demektir.Bu bakımdan çevi

CANAN ADOMILLI CHIKKA BOO AYNI FIKIRDEYIM, ANLAMA BENI

Chikka Boo, gerçek bir hayal ürünü karmaşasıdır. Lola’nın yalnızca kendisi ve dostları içingörmüş olduğu bir öğle sonrası RÜYA’sıdır.Sonra bir çeşit RE-MIX olarak kurgulanmıştır. Kitabın çoğu, Şizofrengi dergide, Lola'nın bir zamanlar yazdıklarından müteşekküldür. “bir büyük fırtına koptu telgraf telleri koptu çığlık atarak koşuyorum kasabayı boydan boya. T.WILLIAMSgüneşe yıldıza aya, sonra hamdullah’a inanıyordu. aptal olduğunu, renklerin tümüyle mora çaldığı bir anda, subtropikal bir yerde öğrenecek. öğlene lahanalı pirinç yiyecek. gülücüklü gözleri, kıvrımlı saçları. aynaya, fotoğrafa bakınca şu güzelliği... şaşırıyorsun. ağzının şekil alışı. o sanki o değil. et ya da sebze değil. çavuşüzümü değil. bir tuhaf değil. merküri’nin kızı değil. terazi. birinci bölüm. grubu hava. çakıl taşı.rengi sarı. muamma. yumuşak beyaz lokum gibi gülmesinden anla o kızın venüs’le olanalakasını. onun cinsel cazibesi öldürmez, süründürür. ipekler, danteller giydirir. saçlarındanportakallı kolonya

Kırmızı Bisiklet - Can Dundar

Bu fotoğraf 1966 Haziran'mda çekilmiş. Yaşgünüm.Kafamdaki fötrün altından, o yılın Mart'mda geçirdiğimiz feci trafik kazasının izi görünüyor hâlâ...Annem hastanede...Babamla ben lunaparkta, "moral gezmesi"ndeyiz.Atlıkarınca üzerinde, kederini objektiften gizlemeye çalışan kaytan bıyıklı adam, şimdiki benden küçük ozaman...Ama işsiz...Tüm birikimini tedavi masraflarına harcamış.Kederi ondan...5 yaşımdan-50 yaşıma yürüdüğüm ve onunla birlikte büyüdüğüm yıllar boyunca o günkü titizlikle gizledi dertlerini benden...

Ben Elton Bizi Kim Gözetliyor Evi'nde Cinayet

Televizyon sunucusu, televizyon sunucusu, televizyon sunucusu, televizyon sunucusu, tren sürücüsü."Çavus Hooper basını kaldırdı. "Tren sürücüsü mü?""Özür dilerim, dilim sürçtü. Televizyon sunucusu."Basmüfettis Coleridge zanlı profillerinin yer aldığı kalın dosyayı masasına bırakıp dikkatini durum odasınınbir kösesine kurulmus genis video ekrana çevirdi. Son iki saattir kasetleri rastgele seyrediyordu.Garry yesil kanepeye uzanmıstı. Duraklama düğmesine basılınca Garry'nin görüntüsü dondu. Kasetdönüyor olsaydı da resimde fazla bir değisiklik olmayacaktı çünkü Garry her zamanki pozisyonundaydı:m Bacaklar açılmıs, kaslar gevsemis, tembel tembel sol eliyle hayalarını oksuyor.Sağ ayak bileği üzerinde bulanık bir mavi kartal havada dolanmaktaydı. Coleridge o kartaldan nefret ediyordu. Bu anlamsız küstahlık ve cehalet yığını kendinde o kartalla ortak ne buluyor olabilirdi? Düğmeyebasınca Garry konustu."Sizin Đngiliz Birinci Ligi, on gerizekâlıyla en önde ir

Atilla Özkırımlı En Güzel Türk Hikâyeleri

Türk hikâyelerinden seçmelerin bu ikinci kitabında, kimileri Cumhuriyet öncesinde doğmuş olsalar da, Cumhuriyet dönemi yazarları diyebileceğimiz sanatçıların hikâyeleri yer alıyor. Çünkü hepsinin ortak özelliği, hikâyelerinin Cumhuriyet döneminde yayınlanmış olması... Sözkonusu sanatçıların kitabı hazırlarken seçilen yöntemden kaynaklanan bir başka ortak özellikleri de bugün artık bedenen yaşamıyor olmaları...Bu, yöntem konusunu şöyle açıklayabilirim: Türk hikayecilerinden yapılacak seçmelerin XIX. yüzyılın sonlarından günümüze ki kitapta toplanması tasarlanmıştı. İşe başlarken önce yazarları saptadım. Birçok adı istemeye istemeye eleyerek otuz, otuz beş yazara kadar indim. İlk kitapta bir sorun çıkmadı. Ama sıra ikinci kitaba geldiğinde çözümlenmesi gereken bir sorunla karşı karşıyaydım: Yirmiyi aşkın yazarın tek kitaba sığdırılması olanaksızdı. Yayınevinin de önerimi kabullenmesiyle bir üçüncü kitap gündeme geldi. Ama şimdi başka bir soru çıkmıştı karşıma: İlk kitapta olduğu gibi

Aristoteles Atinalıların Devleti

Ünlü Yunan filozofu Aristoteles'in yok olduğu sanılan"Atinalıların Devleti" adlı yazısı, Mısır'danLondra'daki British Museum'a getirilmiş olan bir papirüs elyazmasının ortaya çıkartılmasıyla 1891 yılıŞubat ayında yeniden tanındı. El yazmasının ilk okuyucusu ve ortaya çıkarıcısı F. G. Kenyon'dur.Aristoteles'in eseri, ön yüzü İsa'nın doğumundan sonraki 78-79 yılıyla ilgili hesaplarla dolu dört papirüsün arka yüzüne yazılmıştır. Ancak hesaplar zamanla önemini kaybettikten sonra bu papirüsler Aristoteles'in eserini kopya etmek için kullanılmış olabileceklerinden, bu elyazması yaklaşık olarak İsa'nın doğumundan sonraki birinci yüzyılın sonlarına doğru tarihlenebilir.Elyazmasında kitabın başı yoktur. Papirüs üzerinde ne kitabın adı, ne de kitabın yazarının adı vardır.Fakat bunun Aristoteles'in Atina devleti üzerine yazmış olduğu yazı olduğundan şüphe etmemize bir neden yoktur.Çünkü Aristoteles'ten sonraki birtakım eskiçağ adamlarının y